31 Mart 2008 Pazartesi

Sünnetimle İlgili Son Dakika Gelişmeleri

23 Şubat Cumartesi günü ''Şüpheli Bir Ölüm'' başlığı altında, size sünnetimi enine boyuna, blogspot'un bana sağladığı yerin elverdiği kadarıyla(!) aktarmıştım, çok iyi hatırlıyorum. İki üç gündür sünnet olduğum, kutsal emaneti bıraktığım topraklarda, Edirne'deyim.

Dedemlerin evde takılırken, birden elime, bu konuyla ilgili tarihi bir belge geçti. Evet, sünnet düğünüm için bastırılan davetiye. Yazıdan sonra bir kısım blogger'ın tepkisini çekmiş, yok artık o kadar da değil, abartıyosun gibi eleştirilerle karşı karşıya kalmıştım. Bu davetiye elime geçince, suratımda müstehzi bir gülümseme belirdi. Hem sünnetçimin vefatındaki sorumluluktan kurtuluyor, hem de beni eleştirenlere en güzel cevabı blogumda verme imkanına kavuşuyordum.

İşte o fotoğraf! (merak etmeyin, öyle bir görsel malzeme değil, bana ayrılan yerin kısıtlılığından daha önce dem vurmuştum zaten.)


Gördüğünüz gibi, ben uyarıyı çoook önceden yapmışım, gayet esprili, ama bir o kadar da realist bir davetiyeyle, bileğine ve yüreğine güvenen gelsin demişim. Bu yüzden vicdanım çok rahat. Sünnetimin akabinde gerçekleşen elim kalp krizi vakasında hiçbir sorumluluğum yok. Biz daha sünnetten haftalar önce bu davetiyeyi bastırmış, hem bileği hem de yüreği kuvvetli olan gelsin diyerek, tüm fenni sünnetçilere meydan okumuşuz. O saatten sonra ben tuttuğumu koparırım arkadaş diyerek işine dört elle sarılan mangal yürekli sünnetçi için yapacağım hiçbir şey kalmıyor. Zamanında Şekspir ne demiş? ''Live by the sword die by the sword'' Adam boşa konuşmamış.


Bu da davetiyenin arka yüzü. Buraya koyuyorum ki, inernetten resim buldu, bize gövde gösterisi yapıyor demeyin. Gördüğünüz gibi üzerinde ismim filan var. Her şey şeffaf.

Bu son dakika gelişmesini de sizinle paylaştım ya, artık içim çok rahat. Umarım kafalarda hiçbir soru işareti kalmamıştır. Bundan sonra da herhangi bir gelişme olursa, artık nasıl olur onu da hiç bilmiyorum ama, burada yer alacağından şüpheniz olmasın. Çünkü hala güncelliğini koruyan bir konu, ve umarım uzun yıllar korumaya devam eder.

27 Mart 2008 Perşembe

Süper Amerikan Lafları Top 5 - Çok Uygun Fiyata - Temiz

Birkaç gündür gittigidiyor'la uğraşıyorum da, başlık o yüzden böyle oldu, nasıl işlemişse içime artık, yoksa herhangi bir şey satmıyorum. Bir kere bu bilinsin.

Her ''normal'' insan gibi hiçbir zaman forumlarda gerekenden fazla vakit geçirmedim, tamamen faydacıdır yaklaşımım bu oluşumlara. Yani işime çok yarayan bir şey varsa hemen girer onu alır ve mekanı terkederim, nokta operasyonu yani, oradaki teşekkür, emeğe saygı, repleri unutmayalım zincirine hiç dahil olmadım, bundan sonra da olmam. Ama emeğe saygı gösteririm, o ayrı.

Ama bir istisna oldu ve Nba maçlarını internetten izlemek için link aldığım bir forum beni bir hayli eğlendirmeye başladı. Buraya girip filmlerden ve forumlardan öğrenmiş olduğum klişe Amerikan replikleri kullanarak isteklerde ve sitemlerde bulunmak, beni iletişimsel hazların doruğuna çıkardı. Ben de bu harika kullanımlardan bir top 5 yapmaya karar verdim. 5'ten başlıycam ki 1'e gelene kadar heyecandan hop oturup hop kalkın. Sayfanın en altına inip 1'den başlarsanız götümü keserim!

5) Go fuck yourself: Türkçesi git kendini becer. Gerçekten. Aslında bunu ''git sen kendi işine bak arkadaşım'' anlamında söylüyoruz. Ama daha sert, daha kararlı. Henüz bunu yapabilen birine rastlanmadı.

4) You are my man: Sen benim adamımsın anlamında. Sen benim dostumsundur aslında gerçeği, daha serbest çevirirsek. Çok samimi, çok içten bir laf. You r ma men şeklinde söylenirse daha zenci bir ton yakalanabilir.

3) Get the hell out of here: Siktir git burdan. Yani dosdoğru söylersek anlamı bu. Cehennemin dibine kadar yolun var diye anlayanlar da oluyor ama siktir git burdandır aslında tam karşılığı. Nereye gideceği konusunda ekstra bilgi vermemek adettendir.

2) You dirty motherfucker: Seni kirli anne beceren. Ahahaha işte şimdi gerçekten eğlenmeye başladım. Az sonra yazacağım 1 numara bir de bu, ikisini söylemek insana gerçekten haz veriyor. Bunu kabul etmek zorundasınız.

1) Driving me nuts: Beni çılgına çeviriyorsun. Gerçekten kusursuz, bir dilin uluşabileceği en ideal nokta. Sabah akşam söyle, yerli yersiz kullan. You're driving me nuts! Ohhhş

17 Mart 2008 Pazartesi

Atatürk'ün Kıl Olduğu Şarkılar

Gerçekten bir müzik insanı olduğumu söyleyem. Kulağım yok, rafine bir müzik zevkim yok, öyle konser delisi değilim, herhangi birisinin albümü çıksın da alayım diye dönenmem. İlk olarak bunları söyleyeyim.

Ama yine de, belki eğlenceli olur diye, ekşi bünyesindeki radyoda dj'lik yapmaya heves ettim. Şöyle nispeten geç saatlerde, mümkün olduğunca geyik yaparak, müziğe değer vermeksizin. Tabii daha sadece bir mail attım adamlara, belki go fuck yourself diye cevap verecekler, bilemem.

Bunları size niye söylüyorum? İki nedeni var açıkçası. İlki programın ismi davası. Ben ''Atatürk'ün Kıl Olduğu Şarkılar'' diye düşündüm, Morrissey'e, Travis'e kıl olur çünkü. İsmet de sevmez. (bağımsız bir müzik zevki olmadı hiç.) Yani süper isim di mi sizce de? Tepki çekmez? Çünkü Atatürk'le bir alıp veremediğimiz yok, şaka hep. Önerilere de açığım. (Tabi isim bu olursa asla Vardar Ovası çalamıycam, onu da aklınızda tutun.)

İkincisi, fevkalede bir müzik arşivim olduğu söylenemez. Yani öküz de değilim, sevdiğim ettiğim şeyler var ama bunlar genelde müzik zevki olan arkadaşlarımın yolladığı şarkılarla zenginleşiyorlar. O yüzden, böyle sevdiğiniz ettiğiniz şeyler olursa, bana maille atsanıza? (aha mailim: fatihcomlekci@gmail.com) Onları filan da çalarım belki, sinerji yaratırız, hoş olmaz mı?

Let's rock maaan! (hehe)

15 Mart 2008 Cumartesi

Transportasyon

Hem ışınlanma davasının hem de minibüs şöförleri komünitesinin, birçokları tarafından espri konusu edildiğinin ve artık bunların komik olmadığının farkındayım. Ama benim niyetim o değil. Size çok farklı şeylerden söz edeceğim.

Nasa'da (evet her bilimsel işe nasa bakıyor) çalışan bir arkadaşımın söylediğine göre, ışınlanma teknolojisi bulunmuş yani istesek (isteseler) yapılırmış, mümkünmüş. Ama çok iyi örgütlenmiş olan minibüs şöförleri, ekmeğimizle oynatmayız diyerek, tüm bu projelerin hasıraltı edilmesini sağlamışlar.

Yani düşününce gerçekten adamlar işsiz kalırlar ve bir minibüs şoförü başka nerde istihdam edilebilir inanın bilemiyorum.

4 Mart 2008 Salı

Bir Güzellik


Eternal Sunshine of the Spotless Mind filminin malum buzlu sahnesi, birçok kızın msn avatarını süsledi ve bilimum sentimental hayallerinin görsel ifşaatı için kullanıldı. Ama artık onun modası geçti, o buzlar çoktan eridi. O yüzden, ideal ilişki / ideal sevgili ''ideali''ni sembolize edebilecek yeni bir fotoğrafı dolaşıma sokma zamanı geldi.

Bu da öyle aynen, buzda yan yana yatarcasına, sevgilisinin converse'lerinin üstüne basıp (oo yeni ayakkabı yapmışız basalım da güle güle kullan) yükselircesine.. My Blueberry Nights filminden.. Aşk bu fotoğrafta ölümsüzleşiyor.. Sanırım sözün bittiği yere geldik, ben burada ineyim..