26 Eylül 2008 Cuma

Başıma İlginç Olan Herhangi Bir Şeyin Gelmemesi

Gerçekten de şu sıralar, başıma ilginç bir şey gelmiyor ve napıyosun ne ediyosun sorularına çok yüzeysel cevaplar vermek zorunda kalıyorum. Yoksa ben de isterim Meksika'da tekila içip seks yaptım, sonra Arjantin'de Maradona'yla kafaları bulduk filan demeyi. Ama yok olmuyor.

Eskiden olurdu tek tük. Bak mesela bir gün bir kızla buluşmuştuk, gittik içki filan içtik, sonra onun evine gitmeye karar verdik. (e aksi düşünülemezdi heralde, barney elimde büyüdü) Neyse bindik taksimden dolmuşa, bahçelievlerde oturuyordu, oraya gidiyoruz. Burda bi parantez açmak istiyorum. Benim kontrol edemediğim bir çiş problemim var. Zaten başıma enteresan ne gelirse, aşağı yukarı bu yüzden gelmiş oluyor. Var öyle hikayelerim, sözlüğe filan da yazmıştım. Neyse, İstanbul'u bilenler için konuşuyorum, tam millet caddesinden çıkıyoruz, içtiğim biralar vücudumdan ayrılma kararı aldılar. Yani 20 dakkalık yol var belki ama ben dayanamıycam, biliyorum kendimi. Ani bir kararla dolmuş şöförüne sağa çek dedim. (böyle karizmatik oluyor ama aslında sadece ''abi müsait bi yerde indirir misin'' demiştim sanırım) O da öyle yaptı, yanımdaki kız oldukça şaşırmıştı. Çişim geldi dayanmam imkansız adresi ver ben oraya senden az sonra gelirim dedim. Kız felaket afalladı ama napıcak sonunda tamam dedi, adresi verdi. Ben de hemen yakındaki benzinliğe gidip içimi döktüm. Felaket içime atmışım, her zamanki gibi.

Neyse sonra ordan bi otobüse atladım. Sarhoş filan değilim ama kafam azcık iyi. Ayakta dikiliyorum, ayakta benden başka bir kişi daha var, bi kız ve arada bana bakıp gülümsüyor. Gerçekten hoşuma gitmişti, götüm kalkmıştı, özgüvenim alevlenmişti ve kendimi çok iyi hissediyodum. Böyle olunca, biraz yaklaştım, bu otobüs şurdan geçiyor mu gibi andaval bir soruyla tanıştım, konuşmaya başladık. Bi yer boşalınca birlikte oturduk oraya. Soğanlı otobüsü filandı galiba, yaklaşık 100 adam bize bakıyodu sanırım. Vay orospuçocuu sesleri kulağıma kadar gelmese de bir şeyi anlamanız için onu illa duymanız gerekmez di mi?

Neyse, ben diğer kızı unutup, yeni tanıştığım kızla evine kadar gittim. Hatta kapıda öpüştük bile. Yani belki Amsterdam'da filan böyle şeyler normal olabilir ama lanet olası İstanbul/Bahçelievler'den bahsediyorum dude. Yeni tanıştığım kız evine gidince, ben urinal sebeplerle ayrıldığım diğer kızı hatırladım. Adresi aklıma getirince, evinin bulunduğum yere çok yakın bi yerlerde olduğunu farkettim. Gittim hemen oraya. Neden geç kaldın sorusuna gerçekten saçma salak cevaplar verdim. Yanlış otobüse bindim vs gibi. Yani hiçbirisi o kadar süre geç kalmamı açıklamıyordu ama kızın umrunda bile değildi. Neden mi?

Lanet olası bi perşembe günüydü ve kız deli gibi Kurtlar Vadisi izliyordu. Orda Polat filan varken kız nefes almıyordu, hatta benim varlığımı bile önemsemiyordu. Ama iyi ki televizyonlar birer ticari işletme ve bisürü reklam almaya bayılıyorlar. Şöyle ki, ne zaman reklam olsa, kız bana yaklaşıyor, öpüşmeye başlıyoruz; ama Kurtlar Vadisi başlayınca kendini çekiyor, televizyona kitleniyor. (keşke o dönem de tanıtıcı reklamlar olsaydı, süre uzardı. Ya da şimdi yaptıkları gibi bi kronometre koysalardı, Kurtlar Vadisi'ne 7 dakika gibi. Elimizdeki zamanı bilirdik, ona göre plan yapardık.)

Sonra ev arkadaşı filan da geldi zaten, bu gecelik bu kadar heyecan yeter diyip eve döndüm. Yani diyorum ki, böyle anlatıcak bisürü hikayem daha olsun istiyorum. İlla birileriyle öpüşmem, threesome yapmam filan da gerekmiyor yani. (ama o da iyi hikaye olur bak)

17 Eylül 2008 Çarşamba

Tutma Üzerine

Hemen şunu söyleyeyim, askerden yeni dönen bi arkadaş var ismini vermek istemediğim, o çok sever böyle tutmalı hoplatmalı esprileri. Konu herhangi bir şekilde ''gel bunu tut''a bağlanmasın. Bu sığ sularda boğulmayalım. Lütfen.

Tutma üzerine daha başka ne olabilir diye düşündüğünüzü biliyorum (özellikle o arkadaş) Geçen gün farkettim ki, tuttuğunu bırakmayan biriyim. Yani öyle mecazi anlamda filan değil, fiziksel bir durumdan bahsediyorum. Mesela evden çıkıyorum, kapımı kilitliyorum ve o lanet anahtar artık elimde bulunmaması gereken noktaya kadar elimde kalıyor. Yani yapacağım yolculuk 1 saatse bir saat elimde tutuyorum anahtarı. Yaptığımın farkındayım, bilinçsizce gerçekleşen bir durum değil, cebime koymak da istiyorum ama olmuyor. Cebime koyarsam çok mutsuz olacağımı hissediyorum.

Durum böyle. Kesin psikolojik bir açıklaması filan vardır. Sizden yaptığınız eğlenceli ama faydasız işleri bırakıp bu soruna odaklanmanızı istiyorum. Bakalım neler yapabiliriz.

9 Eylül 2008 Salı

Korku Filmlerinin Korkutması


Genelde korku filmleri korkutmaz derler, ''ahahaha valla korkmadık güldük çok komikti'' derler filmden sonra, bunu yaparlar, eşin, dostun, ev hanımı ayşe teyze, emektar orhan usta, sen, ben, o, biz, hepimiz... (sizi etkisiz hale getirebilmişimdir umarım)

Ama ben korku filmlerinin korkuttuğunu iddia ediyorum, cesur bir şekilde. Tabii hepsi değil ama bazısı. Hele sinemada izlenirse, o sesle, maskeyle, beyaz yüzle, bıçakla, tirbüşonla, ıvırla zıvırla korkutabiliyor adam seni. Yani bunu başarabilmiş ki korku filmi diye bir janr oluşmuş. Aslında herkes korkuyor. Ama korkusunun anlaşılacağı korkusuyla kimse bu korkusunu dışavuramıyor. İçten içe korkuyor herkes. Hele sinemada daha çok korkuyor.

Bak korkusunu dışavuran da var, yanlış anlaşılmasın. Kafasını kuma gömüp ay ben bakamıycam diyen de var. Onlar daha hesapsız, daha sahici, daha dürüst, daha içten.. Onlar korktuklarının anlaşılmasından korkmayanlar. Korku filmleri onlar sayesinde var, kimse korku filmlerinden korktuğunu dışavurmasaydı korku filmi diye bir şey de kalmazdı ne yazık ki. Korkum o ki, korku filmi endüstrisinden ekmek yiyen bir ton korku filmi endüstrisi işçisi de işsiz kalırdı. Bunları kimse düşünmüyor, daha doğrusu işlerine gelmiyor, korkuyorlar.